Kayıp Tanrılar Ülkesi - Ahmet Ümit | Kitap İncelemesi

Spoiler (kitap hakkında detaylı bilgi) içermez. 

Polisiye, mitoloji, aksiyon ve tarih; hepsinin birbirine girdiği harika bir olay örgüsü! En sevdiğim konuları en sevdiğim yazarlardan biri olan Ahmet Ümit'in bir kitaba sığdırtması gözlerimi yaşarttı doğrusu. Büyük bir heyecanla sürekli katil bu mu yoksa bu mu diye meraklanırken -ve sonu hiç beklenmedik bir şekilde biterken- bir yandan klasik Yunan mitolojisini tekrarlıyoruz. Bunlar da yetmiyor Türkiye'mizin Bergama'sındaki mükemmel tarihi kalıntıların nasıl Berlin'e götürüldüğünü öğrenip kahroluyoruz. Yani içi bilgi cenneti kitabın. Benim için 5/5lik olan bu kitabı gelin sizlere tanıtayım...




Ahmet Ümit'in Kayıp Tanrılar Ülkesi kitabı yaklaşık iki sene önce 15 Haziran 2021 yılında yayınlandı. Mitoloji, polisiye, macera türlerine giren bu kitap Yapı Kredi Yayınlarına ait ve 502 sayfadan oluşuyor. Kitabın ilk sayfasını açtığımda karşımda Başkomiser Yıldız ve yardımcısı Tobias isimlerini görünce biraz üzülmüştüm açıkçası, çünkü Ahmet Ümit'in kitaplarını okuduysanız Başkomiser Nevzat hayranı olmamanız imkansız. Buna üzülmüş olsam da kitap bunu telafi ediyor. Komiser Nevzat'ı aratmıyor yani. 


Berlin Cinayet Masası Şefi Yıldız Karasu ve yardımcısı Tobias Becker kendini büyük ve karmaşık bir cinayetin ortasında bulurlar. Baş tanrı Zeus'un resminin önünde kalbi sökülüp eline verilmiş bir kurban. Ve bu kurban Türk kökenli olan Cemal Ölmez. Büyük bir resim yeteneği olan Cemal yaşarken yazılım şirketinde çalışıyordu ve eşcinsel olduğu için ailesi tarafından reddedilmişti. Sevgilisi metalci bateristti. Onunla sıkça kavga ederdi. Ayrıca ırkçı nazilerle de kavgası olmuştu. Onu öldüren ailesi miydi, sevgilisi miydi yoksa naziler miydi? Cemal'in etrafını araştırırken cinayetler durmuyor, yani karşımızda bir seri katil var ve hepsi mitolojiyle süslenmiş cinayetler oluyor.


Kitabın açıklaması:




Gördüğü ağır işkencelere rağmen, Palmira antik kentinin en önemli eserlerinin yerini söylemediği için kafası kesilerek öldürülen arkeolog Halid Esad'ın anısına...


Kitabı açtığımızda böyle bir yazı karşılıyor bizi. Palmira orta Suriye'de yer alıyor, zamanının (antik dönem) önemli dini ve ticari merkezi. UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi'ne alınan bir şehir. Halid Esad ise 1934-2015 yılları arasında yaşamış. Palmira kenti IŞİD tarafından tamamen yok olma tehlikesiyle karşılaşınca Halid kendi çocuğu gibi gördüğü bu kenti korumak için eserleri sakladı. IŞİD ise ona türlü işkenceler uygulayarak eserleri nereye sakladığını öğrenmeye çalıştı. Esad'dan bilgi alamayınca IŞİD, 11 çocuklu bu babayı acımasızca kafasını keserek öldürdü. İşte bu olayın anısına yazılmış bir kitap bu da...


Dili gayet akıcı, anlaşılır. Su gibi akıp giden bir kitap. Fakat çok sakin bir su demeyelim, biraz dalgalandıralım bu suyu çünkü olaylar nereye varacak diye bir çırpıda bitiresimiz geliyor kitabı. Mitolojiyle süslenmiş yaratıcı cinayetler... Kitabın aralarına hiç sıktığını düşünmediğim Zeus'un ağzından Yunan mitolojisi eklenmiş. Ben bu yolu gayet yararlı buldum. Ayrıca bu kısımlar, yani mitolojik kısımlar biraz daha süslü bir dille yazılmış.Sanki Zeus karşımızda coşkuyla konuşma yapıyor gibi.


Karakterler oldukça başarılı bir şekilde aktarılmış. Komiser Yıldız ve Tobias'ın iş arkadaşları olmasına rağmen bir abla kardeş örneği gibi olması, Yıldız'ın aslında doğma büyüme Alman olmasına rağmen Türk kökenlerinden dolayı dışlandığı ve  Türk kadını olarak verdiği tepkiler gibi. 


Bir süredir işte bu Ahmet Ümit diyebileceğim bir kitabını bekliyordum ve bu kitabıyla umutlarım yıkılmadığı için çok mutluyum. Sadece sonunda olaylar biraz hızlı olup bitti gibi geldi. Biraz daha detaylandırılabilirdi, katilin duygularına daha fazla yer verilebilirdi. Tek eksiği buydu benim için. Kitabı okumalı mısınız? Polisiye ve mitoloji seviyorsanız ya da mitolojiye merakınız varsa kesinlikle! Ayrıca iki türe de yani mitoloji ve polisiye konularına yoğunlaşsa da içi çok fazla bilgi barındırıyor. Sıkılabilirsiniz belki, ben sıkılmadım. Öğrendiğim birçok şey oldu, mutluyum. Bunu da not etmek istedim.


Alıntılar


İnsan denen mahlukun kötülük yapma konusunda sonsuz bir yaratıcılığa sahip olduğunu deneyimleriyle öğrenmişti Yıldız.

Syf: 25


"...Polisin içine kadar sızmış bunlar. Devlet olmuşlar, devlet.... Hem kendileri öldürüyorlar hem de kendileri soruşturuyor. Katil kim, polis kim hepsi karışmış. Şikayet etsem beni de atarlar içeriye..."

Syf: 39


Bugünü kazansan da dün bırakmaz yakanı. Geçmişin hayalleri sinsi bir gölge gibi takip eder seni.

Syf: 78


Türkiye'deki faşistlerde her zaman devletin yanında olduğunu söylerlermiş. Ne zaman hak arayan grevci işçilere saldırsalar yahut hükümetlerin baskıcı politikalarını protesto eden gençlerin mitingini bassalar, polisler geldiğinde hemen onların yanında yer alır, "Biz bozgunculara, vatan hainlerine karşı devletimizi, bayrağımızı savunuyoruz" derlermiş. Demek ki faşistin Almanı da Türkü de aynıydı. İnsani hiçbir değerleri yoktu. Devleti korumak için yapılan her türlü eylem mübahtı. Devlet ne yaparsa yapsın, o da mübahtı. Çünkü devlet kutsaldı. Devleti yönetecek olan führerlerini de bir tür tanrı olarak görüyorlardı. Kudretli, cesur, bilge ve acımasız bir tanrı. 

Syf: 136


Çünkü insan denen mahlukun en önemli niteliklerinden biri unutmaktı. İyiliği de kötülüğü de, acıyı da mutluluğu da, korkuyu da sevinci de unuturlardı. O yüzden aynı hataları tekrarlardı.

Syf: 166


Dionysos, zorluklara katlanmaları için üzüm asmasını armağan etti insanlara ve şarabı. Çünkü ölümlüler için dünyanın katlanılmaz bir yer olduğunu biliyordu, acılar içinde yaşamamalarını, sürekli sıkıntı içinde kıvranmamalarını, günlerini dert içinde geçirmemeleri istiyordu. Ve onlara dedi ki: "Şarap için ey insanlar!"

Syf: 255


Kendimize dönmeliydik, en masum halimize...

Syf: 286


***

Instagram: @kayipfisilti

Tüm kitap incelemelerimi ve önerilerimi görün: Kitap İncelemeleri & Önerileri

Edebiyata dair tüm yazılarım: Edebiyat

0 Yorum