Bugün ne kadar güzel bir gün yazı yazmak için. Kahvem elimde ve düşünüyorum... Soğuklar yüzüme çarpmaya başladığında neden yaşadığımı hissediyorum? Kışa yaklaşmak içimi sıcacık yapıyor. Yaprakların dökümü neden hüzünlü olsun ki, ben zehirli yapraklarımı süpürdüm bile. Tüm düşüncelerimle çırılçıplak kaldım ama en azından şimdi net görüyorum her şeyi.
Çatı katında yaşadığım için çok fazla kuş gelip gidiyor balkonuma, çatıma... Şimdi minicik bavulları kanatları altında bir bir terk ediyorlar beni. Sıcak yer arayışı içindeler. Bir sorsalardı gitmelerine gerek yoktu, hepsini evime alabilirdim. Şu dünyada benden sıcak ne var ki? Neden bu hüzün, gitme isteği? Yaz boyunca dertleşmişiz, yemeklerini sularını vermişiz, sevmişiz. Şimdi neden bu göz ardı ediliş, boş veriliş?
Her şeyi dramatikleştirmek bizim işimiz sanırım. Sis camımı buğuladığında, etrafı göremediğimde, her şey karmaşık bir hal aldığında kendimi daha net görüyorum halbuki. Çünkü sadece kendi benliğimi hissediyorum. Soğuk duygularla kendimi eleştirebiliyorum, kendime net ve katı olabiliyorum. Böylelikle birbirine girmiş, çürümüş yapraklarımı bir bir ayıklıyorum. Ve düşüncelerimi açığa çıkartırken başlayan yağmur damlaları tekrar bulandırıyor gözümü. O zaman ben de tüm çürük yapraklarımı çantama atıp dışarıya çıkıyorum. Yağmura karşı başım dik yürüyorum.
Attığım her adımda denize yaklaşıyorum. Geriye bakmama gerek yok çünkü yağmur çoktan ayak izlerimi sildi. Aklımın kuytu köşelerinden topladığım korkunç düşünce yapraklarını gemiye bindirip keyifle denizde yok olmasını izliyorum. Çok uzun beklememe gerek bile kalmıyor. Siste hemen kaybolacak. Beklediğimden de iyi bir şey oluyor, batıyor. Gömülüyor derinlere. Şimdi sadece ben varım.
Yağmurun altında, kuvvetli dalga seslerini dinleyerek bir süre uzanıyorum aklımın kumsalında. Ah bir bilseniz nasıl hafifim şimdi. Kuvvetli ve o korkunç dalgaların arasında bu derece huzurlu olabilen tek canlıyım. Uykuya dalıyorum hafiflikten ve bir süre sonra kararmış olan dünyam aydınlanıyor. Uyanıyorum. Her şey belirginleşiyor yavaşça. Sis kalkmış, yağmur bitmiş. Ama aniden büyük bir korkuyla yerimden fırlıyorum. İçimi büyük bir şüphe ele geçiriyor.
Ya biri onları bulursa? Ya denize yolladığım o gemideki yapraklar başkalarını zehirlerse? Denize atlıyorum, derinlere yüzüyorum. Parçalara ayrılmış tüm yapraklarımı tekrar topluyorum. Zihnimin unutulmuş köşelerine tekrar yerleştiriyorum. Sanırım imkansız, değişmek... Dönüşmek, insan için uzak bir kavram. Sevdiğim ve çok acı veren o söz tekrar aklıma geliyor: “Ancak yeni doğan bir bebek baştan başlayabilir. Sen, ben… Biz artık geçmiş zamanız.”
Öyleyse, hoş geldin sonbahar.
***
*Önceden yazıp sildiğim bir yazıyı değiştirerek tekrar paylaşmak istedim. Önceki sildiğim yazıda tüm düşünceleri gemiye bindirip yollamıştım. Siste kaybolmuş ve kaybolduktan sonra başkalarını zehirleyebileceğini düşünmeme rağmen sadece gitmesine izin vermiştim.
*Resimler bana ait olup farklı zamanlarda farklı yerlerde çekildi.
*Instagram: @kayipfisilti
*Tüm düşünce yazılarımı okumak için: İç dünyama geziler
*Tüm fotoğraf arşivlerimi görmek için: Fotoğraf Arşivi
0 Yorum