Kelime oyunu, herhangi bir blog yazarının beş kelime vermesi üzerine isteyen blog yazarlarının bu kelimeleri kullanarak öykü, deneme, cümle, şiir vs yazdığı bir etkinliktir. Bu haftanın kelimeleri sevgili Deeptone tarafından seçilmiş: Kanat/Güneş/Kapı/Teyze/Uçurum
Öykümü okumaya başlamadan önce şu şarkıyı açmanızı tavsiye ederim; Naruto - Despair
Kısa bir hikayedir ve hiçbir gerçekliği yoktur, tamamen kurgudan ibarettir.
Solgun Ay Işığının Gölgesindeki Gezgin
Sonbahar gelmişti. En sevdiği aydı eylül ayı. Ayrıca bugün yağmurlu bir havanın olmasından oldukça hoşnuttu. Çünkü yanındaki evlerden ses yoktu bugün ve evlerin karanlık olması daha da hoştu. Her akşam o evlerin bahçeye açılan balkonları aydınlanırdı. Işık saçardı o evler. Kocaman dağların arasında kalmış, nereden baksan sayısı otuzu geçmeyen o müstakil köy evleri akşam saatlerinde hep capcanlı olurdu. O evler ister yıkık dökük olsun, ister birbirine düşman olsun akşamları tüm sıcaklığıyla tüm diğer şehirlerden, ülkelerden - artık geriye ne kaldıysa- uzakta, hep beraber yıldızlarla boy ölçüşürlerdi.
O evlerin kanatları vardı. Geceleri, güneşin altında tüm çıplaklığıyla duran gerçekleri birer birer alıp uzaklara, görünmeyen diyarlara götürüyorlardı. Bu köy gerçeklerden uzaktaydı. Yaşayanlarının rüyalar aleminde olup uyanamadıkları, onlara binlerce yıl öncesinde öğretilen ne varsa düşünmeden inanıldığı ve o günden beri başka hiçbir gerçeği kabul etmediklerini biliyordu yabancılar. Çünkü yıllar beş bini bulmuştu; kimse onlarla uzlaşamamıştı, onların garip olduklarına hatta kimileri şizofren olduklarına inanmışlardı. Ama kimse onlara dokunamamıştı da. Onlar birer antikaydı. Kendilerinden başka kimseye zararları da yoktu. Öylece kalabilirlerdi.
Çok uzun zaman boyunca yerlileri dışında kimse yaşamamıştı bu köyde. Kimse ziyarete de gelmezdi. Sadece yol üzerinden geçenler fotoğraf çekme peşindeydi. Hatta kimileri oranın insanlarının yanında pozlar verirlerdi. Bu köyün unutulmamış olmasının tek nedeni de buydu.
Bir gün bir gezgin o köyün içini en ince ayrıntısına kadar gezmek, görmek istedi. Bu gezginin en çok görmek istediği, araştırmak istediği yer burasıydı. Tec-Oshira markalı uçan arabasından (zamanının en eski uçan arabalarından biri) indi köyün önünde. Onlara saygısı vardı. Biliyordu ki onların geleceğe saygısı yoktu; bu yüzden her türlü yeniliği reddetmişlerdi ve o, bu yüzden geçmişe sıkıca sarılmalı, saygı duymalı, böylelikle onların saygısını kazanıp bilgi edinmeliydi, belki de.
Köyün kapısının hemen önünde onu hoş karşılayan tabelada elini gezdirdi. Üzerinde silik bir şekilde: "Dünyada kalan tek ve son köye; Istanbul'a hoş geldiniz! yazıyordu. Adımını atar atmaz hava değişti. Güneşten korunmak için taktığı gözlüğünün verdiği nostaljik efekti şimdi kendi gözleriyle görüyordu. Kasvetli, yeşilimsi, korkunç bir atmosferin ortasına düşmüştü. Köye adımını attığı an oradan kaçmak istemiş ama yapamamıştı. Merakına yenik düşmüştü. Köyün merkezine doğru çekiliyor gibiydi. Tabii ki burası hakkında çok şey biliyordu. Zamanında Türkiye adındaki bir ülkenin turistik, ticari ya da coğrafi gibi birçok açıdan çok önemli bir şehri olduğunu biliyordu İstanbul'un. Sonrasında gelen büyük savaşlar ve ciddi depremlerle yıkılmış olduğunu; kendini kurtararak kalan son Türklerin burada yaşadığını biliyordu. Aslında eski ülkelerden hiçbiri kalmamıştı, ülkeleri olmasa da kendi soylarını bu şekilde devam ettirebilmiş tek topluluktu. Bu hem uzak hem yakın bir tarihti. Çünkü onlar hala burada, yürürken gördüğü balkonlarda yarı bir şekilde anladığı dilde konuşarak hayatta olduklarını ispat ediyorlardı.
Attığı her adımda bir çığlık duyuyordu. Düşündü... Kendi tarihiyle karşılaştırdı- tabi ona tarih denirse çünkü daha on sene öncesinde kurulmuş yepyeni bir düzenin çocuğuydu. Dünyadaki herkes tek bir çatı altında toplanmıştı -tabii ki bu köydekiler hariç -. Yönetici yoktu, sınır yoktu. Herkes birbirini kardeş olarak kabul etmişti. Dünyanın herkese ait olduğunu kabullenmişti insanoğlu. Kimsenin kimseden şuradan şuraya gitmesi için bir şey ödemesi gerekmediği sonucuna varmışlardı. Çünkü dünya kimsenin malı değildi ki onu satsınlardı. Bunu yaşanan kaosların sonucunda nüfuslarının çok ciddi şekilde düşmesiyle kararlaştırmışlardı. İnsanoğlu kendi kendini yiyip bitirmişti.
Fakat gezgin için şu an ya da gelecek umrunda değildi. Sadece geçmişten kalan tek yer umrundaydı. Köyde ilerledikçe sarhoş oluyordu. Çünkü burayı görmemesine rağmen karışı karışına ezberlemişti. Kendisinin Türk kökenli olduğunu biliyordu. Otuz üç yaşındaydı ve önceden hiç burada bulunmamıştı ama ruhu tam tersini söylüyordu. Boyası akmış, en üst katı yapılacak olup yapılmayan ve çirkin görünen evlerin etrafını saran hayvan kokuları ona oldukça yakındı. Böyle hissetmişti. Halbuki hayvanlar bu dünyayı terk edeli çok olmuştu ve sadece bu köydeki insanlar gibi gelişim göstermeyen hayvanlar kalmıştı. Yürürken bir evin önünde durdu. Tam olarak ne diyeceğini bilemese de birden bağırıverdi yarım yamalak Türkçesiyle: "'i' aksamlar, teyze!" Oturanlar ufak tefek adama döndüler. Karanlık olduğu için tam seçemediler. Evin erkeği olduğunu belli eden adam yaşlı ama kaba saba cüssesiyle ayağa kalkıp gezgine doğru yaklaştı balkondan. Sen kimsin, kimin oğlusun sen diye sordu.
-Ben buraların yabancıyısım, gezginim. Fakat kökenlerim buraya bağlı. Burada yaşayan akrabalarım var, bilmem tanır mısınız, Çiçekçileri.
-Hee sen onlardan mısın, o zaman bizdensin sen ya. Çiçekçiler bizim uzaktan akraba olur. Boyundan anlamalıydım, hepsi cücedir onların. Gel, otur, katıl masamıza.
Pervasızca yaptığı daveti umursamadan kabul etti. Solgun ay ışığının altından, sanki başka bir evrene geçiyormuş hissini veren kapıdan geçti. Balkonun her köşesinin aydınlatılmış olan, önceden hiç kokusunu bilmediği yemeklerin bulunduğu balkonun merdiven basamaklarını tırmandı. Kendini bir uçurum kenarındaymış gibi hissediyordu. Sanki buradan, bu köyden öğreneceği en küçük şey onu uçurumdan düşürmeye yetecekti.
DEVAMI BİR DİĞER KELİME OYUNU İLE GELECEK.
***
IG: @kayipfisilti
Goodreads: @kayipfisilti
Tüm kısa öykülerimi okumak için: link
Edebiyata dair tüm yazılarımı görmek için: link
Güzel ve düşündürücü bir bilimkurgu. İnsan kendini yiyip bitiriyor gerçekten. Koca dünyaya sığamıyoruz. Mekanları çok güzel aktarmışsın. Anlatımın akıcı ve dikkat çekici. Kalemine sağlık.
YanıtlaSilNaruto'nun bu müziğini dinlesem içim parçalanıyor gibi hissediyorum. :)) Bak yine gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor anime. :)
Ah, beğenmene çok sevindim. Bazen yazdıklarımı paylaşırken çok arada kalıyorum. İyi mi değil mi diye ve bu da onlardan biriydi.
SilAçıkçası Duygu, sana büyük bir saygım var. Naruto'yu sitende paylaşmasan asla izlemeyecek ve beni bu kadar etkileyen, düşüncelerimle oynayan bir şaheserden haberim olmayacaktı:)) Dün gecenin köründe ben de birkaç sahnesini izledim YT'dan :D Ve evet, şarkı gerçekten çok dokunaklı. Onu dinlerken yazdım bu gönderimi de:)
Gerçekten harika yazıyorsun, bence hiç tereddüt etme. 😊
SilNaruto'yu izlemeye başlamadan önce çok duyardım ama çok uzun diye başlamadım bir süre. Sonra tvde bir bölümünü görünce, aslında önemli bir bölüm de değildi, çok sevdim ve tüm bölümleri izlemeliyim dedim. :)) Beni de karakterleri, yaşanmışlıkları ve dramıyla en çok etkileyen animedir. Beğenmene çok sevindim o yüzden. 😊
Tekrardan teşekkür ederim :)
SilZaman bulunca, özellikle bir internetim gelirse- Naruto hakkında çok detaylı bir yazı yazacağım zaten.
Zeynepciğim merhaba😍. Çok güzel bir öykü kaleme almışsın. Tebrik ederim. Konu merak uyandırıyor. Seçtiğin müzikle de çok güzel örtüşmüş. Bakalım nasıl seyredecek bu ilginç sohbet
YanıtlaSilEmeğine, yüreğine sağlık canım 🧿👏👏😍🤚
Ah ne güzel yorumlar alıyorum böyle, çok teşekkür ederimm:)
SilÇok çok iyiydi. Hikayenin dili uçan halı gibiydi, halıya bindik ve sona nasıl geldik anlamadım. Kurgu çok yerinde köyün istanbul çıkması benim için hikayenin şok unsuru oldu. Hoştu beğendim. Devamını merakla bekliyorum.
YanıtlaSilÇok ama çok teşekkür ederim, sizin yazılarınızı da ben de böyle okuyorum hep:)
Silnarutocu oldun sen de artık duygu gibi :) müzik güzeldi evet :) izlicem ben de işallah :) öykü, distopik futurist bilimkurgu gibi gözüküyor şimdilik ama fantastik de olabilir belki ilerde :) ne güzel buluş, çiçekçiler, eski istanbul, oğlanın kökleri :) bakalım neler olcak :) güzeldi yineee :)
YanıtlaSil