Okul, finaller, ülke durumları vs. derken çok uzun zamandır gezemediğimi fark ettim. Geçen sene bugün Leodikeia Antik Kenti'ni gezmiştim. Anadolu'nun en büyük antik kentiydi. Burada yazmıştım. Tüm sildiğim bu eski gezilerimi tekrar kısa zamanda paylaşacağım. Aphrodisias'ında Leodikeia'dan az kalır yanı yok. En çok gezmeyi sevdiğim yerlerden biri bu antik kentler. Buraların atmosferi beni her zaman çok farklı yerlere götürür.
Aphrodisias, Türkiye'nin en önemli arkeolojik yerlerinden biri. Yağmurlu bir günde burayı ziyaret ettik. Yolumuz da epey etkileyiciydi. Denizli'den çıktık yola. Sis altında ya da bulutlarla etrafı sarılı dağlar yolculuğumuzun manzarasıydı.
Aphrodisias, eski zamanlarda Karia bölgesi olarak geçen Aydın'ın Karacasu ilçesinin Geyre mahallesinde bulunuyor. Biz Denizli'nin merkezinden koyulduk yola, bize 70 km uzaklıktaydı. Roma çağından kalan bu antik kentte, Hadrian Hamamı, Afrodit Tapınağı,Tiyatro, Sebateion, Stadyum gibi birçok önemli kalıntılar hala korunuyor. İsmini de hepimizin bildiği güzellik Tanrıçası Afrodit'ten alıyor, aslında tam olarak Afrodit'e adanmış bir kent.
Müze kartınız varsa ücretsiz, yoksa kişi başına 60-70TL civarı bir fiyat ödeyip girebiliyorsunuz. Girdiğimizde bizi sağ tarafta mezarlar ve müze, sol tarafta lokantası olan bir meydan bekliyordu. Müzenin içinde, yine burada yapılan kazılarda ortaya çıkan önemli eserler sergileniyor. Antik kenti gezerken attığımız her adımda bu dönemde, yani Roma döneminde özellikle heykeltıraşa inanılmaz önem verildiğini hissettik. Mezarların üstleri yontulmuş ve mitolojik karakterler işlenmiş.
Sebastion Binası
En hoşuma giden yapılardan biriydi Sebastion Binası. Roma imparatorluk ailesine adanmış olan bu tapınağın üzeri mermer kabartmalar ile süslenmiş.
*İlk resimde oraya ait ve oraya ait videomu görmek için Instagram hesabımdaki şu gönderimi ziyaret ediniz: @kayipfisilti (3. gönderi)
Sebastion binasını geçince karşımıza yüz silüetlerinin yan yana, üst üste olduğu birçok taş tüm görkemiyle kendini gösteriyor. Bunlar etnik grupları temsil ediyor.
İnsanın içini hoş tutan patikada ilerlerken, bu yüz kabartmalarını da geçince sıra Tiyatro ve sağ tarafta Hadrian Hamamı ile Agora çıkıyor. Burada biraz durup burası ile ilgili genel bilgilerden bahsetmek istiyorum. Ocak ayının başı olduğundan ve de yağmurlu bir gün olduğundan dolayı olmalı ki fazla insan yoktu. Sadece iki - üç grupla karşılaştık. Etrafı kalıntılarla, ağaçlarla çevrili romantik patikanın ilerisinde dağ manzarasının keyfini de çıkarabilirsiniz.
Kalıntıların yanındaki yazılar sizin bilgi haznenizi geliştirebilir fakat kesinlikle bir grup kedi rehberine ihtiyacınız olacak! Bu kediler sizin yanınızdan gelirken aniden önünüze geçerek size yol gösterebilir. Onları takip ederseniz, buranın gizemli yerlerini bile keşfedebilirsiniz! Ayrıca kendileri poz verip size güzel bir fotoğraf da sunabilir! Tıpkı aşağıda Tiyatro'da çektiğim resim gibi...
Hadrian Hamamı (üstteki iki resim), Roma döneminde imparatorluk genelinde kullanılıp yıkanma, rahatlama ve spor için kullanılırdı. Bu hamamlar köleler tarafından çalıştırılıp odun fırınları ile ısıtılırdı.
Yaprakları dökülmüş ağacın arkasındaki alan ise Agora'nın (pazar yeri) içinde bulunan büyükçe bir havuz. Buradan uzunca bir patikayı izledikten sonra yine benim çok ilgimi çeken, çok büyük stadyumla karşılaşıyoruz. Otuz bin kişiyi ağırlayabilen bu görkemli stadyumda, Roma döneminde özellikle atletizm sporlarına ve başka etkinliklere yer verilirdi burada. Burası gezimizin son durağıydı. Buradan başlangıç yerine dönülüyor. Fakat bu anlattığım yerlere giderken bile birçok farklı, görkemli yapılarla karşılaştık. (Aşağıdaki stadyum resmi küçük göründüğü için Instagram hesabımda paylaştığım gönderiyi inceleyebilirsiniz: @kayipfisilti -son gönderi-)
İşte daha fazla resim...
***
Daha fazla gezi yazımı okumak için: link
0 Yorum